26 Mayıs 2019 Pazar

It Never Ends: Forever


               Merhaba! Bu hafta size yeni bitirdiğim ve çok beğendiğim Forever dizisinden söz etmek istiyorum.  22 Eylül 2014’te başlayan bu ABC dizisi, maalesef 1 sezonuna 22 bölüm sığdırmış ve final vermiş. Sherlock ile benzerliğinden dolayı bitirildiği de iddialar arasında olsa da, ben bu diziyi Sherlock’tan daha akıcı ve konu bakımından bir gömlek daha üstün buldum. Gerek oyunculuklar, gerekse senaryonun işleyişi olsun; her şey yerli yerinde ve 2. Sezon olmadığını bilerek izlerseniz doyurucu bir final olmuş. Bence 1-2 bölümü dışında aileyle izlenebilir. Gelelim dizinin konusuna…
(resim: https://22dakika.org/forever-tanitim/)

               Henry Morgan, ölümsüzlüğüne çare bulmak amacıyla otopsi teknisyenliği yapmaktadır. İlk bölümde  bir tren yolculuğu sırasında bir kadınla tanışırken bulunduğu tren kaza yapar ve trende Henry dışında herkes yaşamını yitirir. New York polisi bu davayı araştırırken olayın cinayet mi yoksa kaza mı olduğunu bulmaya çalışır. Bu noktada yolları Henry Morgan ile kesişecektir. Cinayet Masası, 200 yıllık ölüm tecrübelerini cesetler üzerinde fark edebilen otopsi teknisyeniyle bu noktadan itibaren danışman olarak da çalışacaktır. Henry kendi ölümsüzlük sırrını ne kadar uzun süre gizli tutabilecektir? Detektif Jo, Abraham, Lucas ve ekibin geri kalanıyla sıkı bir dinamik kuran Henry’nin dünyasına giriş yapıyoruz.



-Spoiler içerebilir-




                İlk bölümde gayet iyi bir giriş yapan bu dizinin kısa sürmesi çoğu kişiyi hayal kırıklığına uğratmış. Diğer polisiyelerden ayrılan tarafı; karakter geçmişlerinin neredeyse eksiksiz işlenişi ve duygu aktarımının son bölümlere doğru yoğunlaşması. İyi ve kötü karakter işlenişi ise muazzamdı. Adam ile Henry’nin arasındaki tuhaf bağ onları hem yakın hem de düşman kılıyordu. Gerçi dünyada Adam kadar uzun süre yaşamış birinin hiçbir şeye tahammülü kalacağını sanmıyorum. Basitçe ölmenin yolunu arayan bu adamların yolu birçok bölümde kesişiyor. Henry’de sürekli ölmenin yan etkisi midir, yoksa gerçekten aşktan mıdır bilinmez ama travma sonrası stres bozukluğu var gibi geldi. Sürekli geçmişten bir kesit hatırlayıp, günümüzdeki bir olayla bağdaştırdı. Bu arada flashbackler de sıkmayan cinstendi. Bu dizi uzun süre unutamayacağım kadar iyiydi diyebilirim.

20 Mayıs 2019 Pazartesi

Yusuf Atılgan, Canistan (2000)


         Merhaba! Uzun süredir yazamadığım bloguma tekrar dönüş yaptım ve tam gaz devam etmeyi planlıyorum. İlk defa Türk bir yazarın kitabını yorumlayacağım. Yusuf Atılgan, edebiyatımızda gerçekten önemli yeri olan bir yazarımızdır. Onun kitabını yorumlamak ve daha çok insanın okumasını sağlamak, Türk edebiyatını dünyaya tanıtmak gerçekten büyük bir onur olacak.
Kaçışın izlerini süren bilge: Yusuf Atılgan
(görsel: https://t24.com.tr/k24/yazi/kacisin-izlerini-suren-bilge-yusuf-atilgan,1249)

         Yazarımızın son kitabı olan Canistan’ı yazdığı sırada vefat etmesi, kitabın sonunun biraz yarım olduğu  hissiyatını uyandırıyor. Gene de okuması gayet akıcı olan bir kitap. Konular biraz dağınık işlenmiş gibi görünüyor ama olaylar kitabın sonuna doğru daha iyi anlaşılıyor.

          Eserimizin anlatısı sondan başa doğru 3 bölümde anlatılıyor: Duruşma, Yargıç, Tanık. Duruşma kısmında Ali ve Selim ile tanışıyoruz; ilk kısımdan aralarının iyi olmadığı bariz. Selim ve çetesi 1921 Haziran’ında, -Mustafa Kemal’e başkomutanlık görevinin verildiği günlerde- eskiden dost olduğu Ali ve ailesinin yaşadığı evi basar. Ama sırf yağmalamak için değil, Ali ile arasındaki eski bir kırgınlık yüzünden intikamını almak ister ve Ali’ye işkence eder. Yargıç bölümünde Selim ve Ali’nin eskiden çok yakın arkadaş oldukları, aralarının nasıl bozulduğu ve Selim’in kendi hayatına nasıl devam ettiği anlatılıyor. Başından bir çok olay geçen Selim’in dirayetli ama bence eğitimsizlikten kaynaklanan cehaleti anlatılmaya çalışıyor. Basit görünen olaylarda alınganlık yapabilen ve senelerce kin tutan karakterimiz, senelerce Ali’den apayrı bir dünyada yaşar. Ali’nin babası Osman Ağa’nın çiftliğinden, tatsız bir olay yaşandıktan sonra kaçar ve başka çiftliklerde ne şartlarda çalıştığı anlatılır. Olayların hepsi Manisa ve çevre köylerinde vuku buluyor. Ekonomik durumların berbat olduğu bu dönemlerde Selim, eşiyle beraber senelerce kendi bağını sürüyor. Eşi Esma, ölen bebeği doğurduktan sonra vefat ediyor ve Selim bu olaylarla adeta boşluğa düşüyor. Büyük Savaş için seferberliğe çağrılıyor ve orada Kadir’le tanışıyor. Trenle doğu cephesine giderken, Selim gitmekten vazgeçer ve Kadir’le trenden atlayıp kaçak hayatı sürmeye başlıyorlar. Evlere girip, insanlara silah doğrultup zorla yemek, kıyafet ve sularını kullanıyorlar. Bir süre kimseye yakalanmadan yaşayıp, seferberlik çağrıları sona erince rahatça gezebilmeye başlıyorlar. Bu rahatlıkları uzun sürmüyor, çünkü Yunanlılar Manisa’ya giriyor. Selim ve onun komutasında askerler birkaç gün çarpışıyor ve Selim en sonunda bir gece Yunanlıların koğuşunu basıp birkaç askeri öldürüp, kendisi de vuruluyor. Üçüncü bölümümüz Tanık’ta, bu olayların çoğuna şahitlik eden ve çeteden olan Kadir’in, Selim öldükten sonra neler yaptığı kısaca anlatılmış.