22 Mart 2018 Perşembe

Yollara Felsefi Bir Bakış

Bu yazımda Richard Paul Evans'ın Aslolan Yolculuğun Ta Kendisidir adlı kişisel gelişim kitabını inceleyeceğim. Sözde kişisel gelişim kitabı olarak çıkan bu kitap, aslında roman gibi bir deneyim sunuyor. Kahramanın başından geçenleri merak ediyorsunuz, beraber üzülüp beraber seviniyorsunuz. Umarım kitaplığınızda bir yeri olur.
(Fotoğraf: http://www.dogankitap.com.tr/kitap/Aslolan+Yolculu%C4%9Fun+Ta+Kendisidir-1870)


  • Kahramanımız Alan Christoffersen bize hayatının bir kısmını sunuyor. Bu henüz bitmemiş bir hikaye yani. Dolayısıyla sonuna gelince biraz afallatıyor, devamını merak ediyor insan.
  • Alan, reklamcılık şirketi olan, evliliğinde mutlu bir yetişkin. Eşiyle nasıl tanıştığını, nasıl evlendiklerini ve iş ortağıyla nasıl şirket kurduğunu bize anlatıyor.
  • Eşi Mckale, talihsiz bir kaza geçiriyor ve birkaç ay tekerlekli sandalyede yaşamını sürdürüyor. vücudunun enfeksiyon kapması sonucu zavallı Mckale ölüyor.
  • Kitap tam da buralarda ters köşe yapıyor. Sanki kitabın başından beri hüküm süren bahar havası, birden yerini sağanak yağmuırlara bırakıyor. 
  • Şirketteki ortağı Kyle ise kahramanımız Alan'ın şirketinin hisselerini ve elemanlarını kendi üstüne alıyor. Alan, borca batıyor ve sekreteriyle evini, barkını satıp Amerika'nın bir diğer ucuna yürümeye karar veriyor. (Seattle' dan Key West' e.)
  • Bir çanta kadar eşyayı yanına alıyor. Sekreterini geride bırakıp, satılan ev ve mobilyalardan gelen paranın yarısını ona, yarısını kendi hesabına yatırmasını söylüyor.
  • Bu yürüyüşünde birçok insanla tanışıyor. Bazılarında sinirlerine hakim olamıyor, ama kitabın sonuna geldikçe dünyayı anlamaya başlıyor.
  • Yolunun yarısında bir grup serseri Alan'a ölümüne saldırıyor ve gözlerini hastanede açıyor. Tam da burada kitap bitiyor ve bize klasikleşmiş bir "Hayat kısa, yaşayın." benzeri bir deyişte bulunuyor.

Minimal Düzeyde Sıkıntı; Tam Zamanlı Aylaklık!

Bu yazımda Dan Kieran ve Tom Hodgkinson'ın ortak yazdığı Aylak Zevkler Kitabı'nı inceleyeceğiz. Maya Yayınları' ndan sipariş ettiğim bu şirin kitap, iki günde bitirebildiğim nadir eserlerden. Bir de bu kitabın içeriğine bir göz atalım.
(Fotoğraf: http://www.dr.com.tr/Kitap/Aylak-Zevkler-Kitabi/Dan-Kieran/Felsefe/Felsefe-Bilimi/urunno=0000000647867)
  • Aylak zevkleri sayfa sayfa ele alan bu kitap, teknoloji hayatımızda bu kadar yer etmeden evvelki zamanlara atıfta bulunuyor. bir sayfada yazı, diğer sayfada illüstrasyonlar yer alıyor.
  • Bahsedilen çoğu aylakça zevk, birçoğumuzun akıllı telefonlara ve bilgisayarlara gömülmeden önceki dönemlerde yaptığı etkinlikler.
  • Minimal düzeyde para harcanarak yapılabilen bu eylemler, okurken bile insanı gülümsetiyor. 
  • Bu kitabı, kafası sürekli meşgul olan, kitap okumaya vakit bulamayan insanlar rahatlıkla bitirebilir. Ders arasında, hamakta sallanırken, herhangi bir bankın etrafındaki yaprakların uçuşmasını ve yerde yürüyen güvercinleri izlerken bile!

11 Mart 2018 Pazar

Kleifarvatn' da bir iskelet!


  •  Bir önceki yazı nedense çok az okundu. Ama bu yazmayı bırakacağım anlamına gelmiyor tabi ki. Bu hafta Arnaldur Indridason'un Sular Çekildiğinde (Kleifarvatn) kitabının eleştirisini yapacağım. 
  • 19 Ocak tarihinde başladım, 11 Mart 'ta bitirdim. Hem okuldaki derslerim, hem Ygs'ye tekrar hazırlanmam beni biraz zorladı diyebilirim. 
  • En son bu tarz bir anlatımla Ray Celestin'in New Orleans Cinayetleri kitabında karşılaşmıştım. Ikisinin gözümde tek farkı sonları diyebilirim. Bu kitabın sonunu pek beğenemedim ama gene de okumaya değer. Bundan sonrası spoiler içerir. 
  • Dedektif Erlendur'un çevresindeki karakterler gayet güzel özetlenmiş. Kimin kim olduğu çok fazla birbirine karışmıyor. Ha isimler benziyor birbirine derseniz, her polisiye kitabında yaptığım gibi karakter haritası çıkarabilirsiniz. 
  • Kleifarvatn'daki gölde, ayak bileğine bir dinleme cihazı bağlanmış bir iskelet bulunuyor. Davamız bu şekilde başlıyor. 
  • Belki de Erlendur'un kardeş kaybı olmasaydı, yıllar önce kapanmış bu davayı bir daha açmazdı. Olaylara bir bakıma duygusal yaklaştı da denebilir. 
  • Kitabı okurken ara sıra Erlendur ve ekibi umutsuzluğa kapılıyor ama siz sabırlı olun. 
  • Bu cinayetin arkaplanında ise; Soğuk Savaş zamanında yaşamış bir grup üniversite öğrencisi yer alıyor. Siyasetten anladığı şeyin aslında kendisine zarar verecek bir düzen olduğunu sonradan farkeden Tomas, FJD* ile bağlantılı Lothar Weiser, memleketinde özgürlük isteyen Ilona, Emil ve Hannes'in hikayesi bu. (*FJD: Freie Deutsche Jugend, komünist gençlik partisidir.) 
  • Anlatıldığı kadarıyla O dönemlerde siyasi polisler, aile veya arkadaş ayırt etmeksizin "sosyalizm" e karşı gelen kişilerin kendilerine ihbar edilmesini talep ediyor. Ve bu insanlar ya sindiriliyor ya da sınırdışı ediliyor. Bu bana 1984'ü anımsattı fazlasıyla. 
  • Yan hikayeyi bir kenara bırakırsak, Erlendur, yalnız bir adam. Böyle olmaktan hem hoşlanıyor hem de nefret ediyor. Kimi zaman çok yalnız hissediyor. Valgerdur, duygularını dışarı vuramayan bu adamla beraber yaşamak konusunda kararsız. Eva Lind; kızı, psikolojisi mahvolmuş durumda. Babasıyla bir türlü yıldızı barışmadı. 
  • Son sayfalarda beklentilerimin tam tersi çıktı. Ters köşe olur da bu kadar ezik bi karakter olamaz dedim, ne alaka dedim, sonra düşündüm belki de yazarımız böyle şaşırtmayı seçmiş olabilir.